Meyhaneler tüm dünyada özellikle liman şehirlerinde müdavimleriyle ünlü, kendine has kuralları olan özel içkili lokantalardır. Şairler, yazarlar, siyasetçiler, sanatçılar, esnaflar gibi farklı toplum zümrelerinden insanların bir arada bulunduğu ender mekanlardan olan meyhaneler aşkların, düşüncelerin, fikirlerin paylaşıldığı; şiirlerin, romanların, bestelerin temellerinin atıldığı; kısacası toplumun nabzının attığı mekanlar olmuştur.
Meyhanelerin İstanbul’daki yeri çok özeldir. Antik devirlerden bu yana dünya ölçülerinde kalitesiyle İstanbul meyhaneleri Fransızların restorandı, İtalyanların bistrosu gibi şehrin alamet-i farikası olmuşlardır. İstanbul’u anlatan çok eski metinlerde ayrıntıları ile anlatılan meyhaneler, şehrin kutsal mekanları hariç hemen hemen her bölgesine yayılmıştır. Osmanlı devrinde gayrimüslimler tarafından yapılan meyhane işletmeciliğine Türkler, Cumhuriyet sonrası katılmışlardır. Köklü geçmişleri ile İstanbul’da bulunan Madam Despina Meyhanesi, Kör Agop Meyhanesi, Cumhuriyet Meyhanesi gibi mekanlar zamanın etkisi ile kültürel ve ekonomik yapıda gerçekleşen değişimlerin sonucunda unutulmaya başlanmış meyhane kültürünün yaşatılmaya çalışıldığı işletmelerdir.
Meyhane kelimesindeki “mey” şarap anlamın da olmasına karşın, esas tüketilen içki bir doğu Akdeniz içkisi olan rakıdır. Rakı, meyhanelerde özel bir adap ile içilir. Çeşitli teamüller ile oluşmuş bu adabın içinde rakının bardağa konulmasından, nasıl içilmesi gerektiğine, masada nasıl oturulacağından, müdavimlerin meyhaneciler ile olan ilişkisine kadar meyhanelere özel uygulanan birçok kural vardır.
Müzik, meyhanelerin vazgeçilmez unsurudur. Henüz plak gibi ses taşıyıcıların yaygın olmadığı zamanlarda müdavimlerinden olan sazendelerin icralarının dikkatle dinlendiği meyhanelerde Türk Sanat Müziği en çok tercih edilen müzik tarzıdır. Öyle ki, teselli arayan müdavimlerin sohbetlerine ortak olan eşsiz şarkıların birçoğu bestekar ve söz yazarlarının da uğrak yeri olan meyhanelerde hayat bulmuştur.