Takashi Murakami – Yıldız Bekçisi Köpek

Bir kaybın ardından neye tutunuruz? Tutunduğumuz şey cansız bir nesne de olsa, yaşayan bir varlık da olsa kendimizi nasıl teselli ederiz? Belki içimizde bir şeylerin parçalanması tuttuğumuz yasın hafiflemesini sağlıyordur, belki de tam tersini… Deneyimlemeden bilemeyiz… Bu mangada, kaybettiklerinin ardından Happy adlı köpeği ile uzun bir yolculuğa çıkan adama eşlik ediyoruz. 

devamını oku

Makoto Shinkai & Tsubasa Yamaguchi – Kadın ve Kedisi

Üniversite bitip de iş hayatına atıldıktan sonraki süreçte zaman zaman “Ben hangi noktadayım? Gerçekten de burada mutlu muyum?” gibi sorular sorarak hayatta kendimize bir yer bulmaya çalışıyoruz. Mangada, kedisiyle birlikte yaşayan bir kadının bu sorularına cevap aradığı dönemi okuyoruz.

Tek cilt olan manga, 2016 ylında Makoto Shinkai (新海 誠) tarafından yazılmış, Tsubasa Yamaguchi (山口つばさ) tarafından çizilmiş. Her ne kadar manga 2016 yılında çıkmış olsa da aslında daha eski bir geçmişi var. İlk defa 1999 yılında, Makoto Shinkai’nin tek başına hazırladığı ve kedi karakterini seslendirdiği beş dakikalık bir anime olarak izleyici karşısına çıkıyor. Mangayla aynı ismi (Kadın ve Kedisi – 彼女と彼女の猫 – She and Her Cat) taşıyan bu anime, 2000 DoGA CG Animasyon Yarışması’nı kazanıyor ve CoMix Wave Films (株式会社コミックス・ウェーブ・フィルム) isimli Japon animasyon stüdyosunun ilgisini çekiyor. Stüdyo, Makoto Shinkai’yi işe alıyor ve birçok projesinde yönetmen olarak görev veriyor. Bu da Makoto Shinkai’nin üne kavuşmasına yardımcı oluyor.

1999 yılında çıkmış olan bu anime, 4 – 25 Mayıs 2016 tarihleri arasında dört bölümlük bir anime serisi haline getirilerek yayınlandı. İlk animedeki olaylar yerine farklı olayların anlatıldığı bu anime serisinden sonra, serideki olayların devamı şeklinde Nisan ve Mayıs 2016’da manga olarak “Monthly Afternoon” isimli dergide yayımlandı. Ardından, Ağustos 2016’da tek cilt olarak basıldı.

Manganın Türkçe baskısı Gerekli Şeyler Yayıncılık tarafından yapılmış. Kitabın çevirisini Ayşenur Sayıt yapmış. Kendisi, aynı yayınevinden çıkan ve Makoto Shinkai’nin eserleri olan; Saniyede Beş Santimetre (秒速5センチメートル), Senin Adın (君の名は。) ve Seninle Bir İklim (天気の子) isimli mangaları da çevirmiş. Aynı zamanda, yine aynı yayınevinden çıkan Haikyu!! (ハイキュー!!) isimli manga serisinin de çevirmeni.

Mangada, üniversiteyi yeni bitirmiş ve iş hayatına atılmış genç bir kadının kedisiyle birlikte yaşadığı küçük apartman dairesini ziyaret ediyoruz. Genç kadın, tek başına ayakta durabildiği için mutludur ancak etrafındakiler ve yaşadığı olaylar nedeniyle ne yapması gerektiğini bir türlü kavrayamamaktadır. Kafasındaki karmaşadan biraz olsun uzaklaşabildiği zamanlar ise kedisiyle birlikte geçirdiği zamanlardır. Kedisi de tıpkı kendisi gibi etrafındaki hayatı anlamaya çalışmaktadır. Mangadaki tüm olaylar kedinin bakış açısından okuyucuya veriliyor. Aynı dili konuşamayan, birbirlerini anlamakta zorlanan iki canlının sadece hissettikleriyle ortak noktalar bulabildikleri bu küçük apartman dairesindeki hüznün umuda dönüştüğü bir yolculuğa çıkıyoruz.  

İçerisinde aksiyon dolu olayların yaşanmadığı, son derece sakin ilerleyen bir konusu var. Ancak üniversiteyi bitirip işe başladıktan sonra benzer süreçler yaşamış okurların kendini yakın hissedeceği karakterler barındırıyor. Bu sebeple, benzer durumlarla karşılaşmamış kişilerin oldukça sıkıcı bulabileceği bir manga olma ihtimalini de not etmek gerek.  

Kedileri seviyorsanız, hayatın içinden bir şeyler okumak istiyorsanız bu mangaya bir göz atmanızı öneririm.

Herkese iyi okumalar!

Tepedeki Rüzgar kanalında, bu manga ile ilgili videomu seyredebilirsiniz;

Ryosuke Takeuchi & Takeshi Obata – All You Need is Kill (Öldür Yeter)

Bir türlü sona ermeyen bir döngünün içinde olsanız ve her gün aynı olayları tekrar tekrar yaşamak zorunda kalsanız ne hissederdiniz? Mangada, ana karakterimiz Keiji Kiriya’nın dünyayı işgal eden Taklitçiler adlı uzaylılarla savaşında bir döngüden kurtulmaya çalışmasını okuyoruz.

İki ciltten oluşan manga, 2004 yılında Hiroshi Sakurazaka (桜坂 洋) tarafından yazılmış “All You Need is Kill” (オール ユー ニード イズ キル) isimli romanın manga uyarlaması. 2014 yılında Ryōsuke Takeuchi (竹内 良輔) tarafından romandan mangaya uyarlanan bu eserin çizimlerini Takeshi Obata (小畑 健) yapmış.  Takeshi Obata, aynı zamanda dünyaca ünlü “Death Note” isimli manganın da çizeri. Kitabın Türkçe baskısı Akılçelen Kitaplar tarafından yapılmış. Ancak kitapların içinde çevirmenle ilgili bir bilgi yer almıyor. Sadece internet üzerinden, Boğaç Erkan’ın çevirmen olduğu bilgisine ulaşabildim. Ancak bu da kesin mi bilemiyorum. Manganın ilk cildinde “Yayına Hazırlayan” olduğu bilgisi verilmiş. Aynı zamanda manganın Japonca’dan mı yoksa başka bir dilden mi çevrildiği bilgisi de yer almıyor.  

Manga serisinin konusuna gelecek olursam; dünya, “Taklitçiler” ismindeki uzaylılar tarafından işgal altındadır. Bir türlü yenilemeyen bu düşman karşısında “Birleşik Savunma Ordusu”nun da yapabileceği pek bir şey kalmamıştır. Yine de yılmadan savaşa devam etmektedirler. Acemi bir asker olan Keiji Kiriya da bu savaşta girdiği ilk çatışmada hayatını kaybeder. Buna rağmen; ilginç bir şekilde, kendini savaşın bir gün öncesinin sabahında bulur. Bu andan itibaren aynı olayları tekrar tekrar yaşadığı bir döngüye girer. Bu döngü devam ederken en ünlü askerlerden biri olan Rita Vrataski ile tanışır.   

Okurken keyifli vakit geçirebileceğiniz, aksiyon dolu bir manga. Bilim kurgu öğeleri de bolca yer alıyor. Başlarda biraz kafa karıştırıcı olsa da ilerleyen bölümlerle birlikte her şey yerli yerine oturuyor. Aynı zamanda mangadaki karakterlerin geçmişleri ve hissettikleri hakkında da bilgiler alabildiğimiz için onların yaşadıkları zorluklara dahil olabiliyoruz.

Bu manganın aynı zamanda 2004 yılındaki romanın temel alınarak uyarlandığı bir filmi de bulunmakta. Doug Liman’ın yönettiği, Tom Cruise ve Emily Blunt’ın başrolleri paylaştığı, 2014 yılında çıkan film uyarlaması ile manga arasında bazı farklılıklar bulunmakta. Filmin ilerleyişindeki bazı olaylar değiştirilmiş, özellikle de filmin son kısmıyla manganın son kısmı birbirinden oldukça farklı. Bunlara rağmen, iyi bir uyarlama olduğunu söyleyebilirim.

Bilimkurgu öğeleri içeren, karakter gelişimi odaklı öyküleri ve mecha türünde animeleri seviyorsanız göz atmanızı öneririm.

Herkese iyi okumalar!

Tepedeki Rüzgar kanalında, bu manga serisi ile ilgili videomu seyredebilirsiniz;

Makoto Shinkai & Ranmaru Kotone – Senin Adın

Bir gün uyandığımızda kendimizi tamamen farklı bir yerde ve karakterde bulsaydık ne olurdu? Kafamızda birbiri ardına biriken soru yığınıyla birlikte bu duruma uyum sağlamak ne derece kolay olurdu? Peki aslında rüyalarımızda geçirdiğimiz bu zamanları uyandığımızda hiç hatırlamasak ama gerçekliğinden şüphe duymasak? Tokyo şehrinde yaşayan Taki ile kırsal bölgedeki Itomori kasabasında yaşayan Mitsuha’nın başına gelen bu ilginç olayların nedenini öğreniyoruz mangada.

Manga, 2016 yılı yapımı “Kimi No Na Wa” (君の名は。) isimli animenin manga versiyonu. Anime, çıktığı yıl oldukça ilgi görmüş ve dünya çapında da kısa sürede sevilen bir anime olmuş. Animenin senaristi ve yönetmeni Makoto Shinkai (新津 誠), 2016 yılında, animenin gösterime girmesinden bir ay önce, kitabını çıkarmış. Ardından, yine 2016 yılında, çizer Ranmaru Kotone (らんまる琴音) ile birlikte, üç cilt halinde, animenin manga versiyonunu çıkarmış. Kitabın Türkçe baskısı Japonya’da çıkan bu üç cildin birleştirilerek basılmış hali. 2020 yılının Aralık ayında dilimize kazandırılan kitap, Ayşenur Sayıt’ın çevirisiyle, Gerekli Şeyler Yayıncılık tarafından basılmış.

Kitapta kırsal bir bölge olan Itomori kasabasında yaşayan Mitsuha ile Tokyo şehrinde yaşayan Taki’nin hikayesini okuyoruz. Bu iki lise öğrencisi geceleri uyuduğunda bedenleri yer değiştirmektedir. Başlarda bu değişim onları şaşırtsa da zaman içinde bazı kurallar belirleyerek bu durumun üstesinden gelirler. Uyudukları zamanki bu değişim süresince yaşadıklarını uyandıklarında hatırlamasalar da hislerini unutmamaktadırlar. Bir süre sonra birbirlerinin hayatına öylesine dokunurlar ki, kendilerini ve hislerini, çevrelerindeki insanlar için neler ifade ettiklerini sorgulamaya başlarlar.

Mitsuha’nın yaşadığı kasaba Itomori’deki insanlar geleneklerine çok bağlıdır. Ancak Mitsuha bu hayattan ve küçük kasabanın yetersizliklerinden sıkılmıştır ve Tokyo’da olmanın hayallerini kurmaktadır. Taki ise okulu ve yarı zamanlı işi arasında mekik dokurken Tokyo’daki güzellikleri kaçırdığının farkında değildir. Bu iki karakter üzerinden Japon toplumu ve kültürünün güzel bir yansımasını da okuyoruz. Özellikle de kitapta bazı Japon efsaneleri hakkında bilgi edinirken, geleneklerin kültüre yansımalarını da görme şansı yakalıyoruz. Kitap, efsaneler ve Japon kültürünü aktarsa ve romantik görünse de bilim kurgu ve fantastik yanlarını göz ardı etmemek gerekiyor.

“Animesini seyrettim, mangasını neden okuyayım ki?” diyorsanız, manganın animeden pek farklı olmadığını söylemeliyim. Yine de animede birkaç saniyede gördüğümüz ve geçiştirdiğimiz olayları daha detaylı öğrenme fırsatı yakalıyoruz. Aynı zamanda animede fazla tanıyamadığımız yan karakterlerin öykülerini de öğreniyoruz.

Japon kültürüyle ilgileniyorsanız, bilim kurgu ve fantastik türde yazılmış kitapları ve çizgi romanları okumayı seviyorsanız, göz atmanızı öneririm.

Herkese iyi okumalar!

Tepedeki Rüzgar kanalında, yukarıda okuduğunuz yazının videosunu seyredebilirsiniz;

Ayrıca 2018 yılında Senin Adın animesini seyrettikten sonra üzerine konuştuğumuz podcast yayının aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz;

Solo Test

Seksenli ve doksanlı yıllarda, evde tek başına kaldığında canı sıkılan çocukların oyalanabileceği alternatif oyunlardan biriydi “Solo Test”. Yıllar geçtikçe, teknolojinin gelişmesi ve sosyal yaşamın değişmeye başlamasıyla birlikte bu oyuna olan ilgi de git gide azaldı.

Solo Test, merkezdeki boş bir deliğin etrafındaki deliklere yerleştirilen piyonları hareket ettirerek oyun alanında en az sayıda piyonun bırakılmaya çalışıldığı bir oyundur. Boş deliğin etrafındaki dört piyondan biri hemen önündeki piyonun üstünden atlatılıp boş deliğe yerleştirilir ve üzerinden atlanan piyon alınır. Bu şekilde oyun alanında en az piyon kalana dek devam edilir. Oyundaki piyonlar öne, arkaya, sağa ve sola hareket edebilir ancak çapraz gidemezler. Eğer bir piyonun etrafında üzerinden atlatılacak bir piyon kalmadıysa o piyon yerinde kalır. En sonunda hiçbir hareket kalmayana dek oyun devam eder.

Oyun alanında en az sayıda piyonu bırakmanın amaçlandığı bu oyun ilk defa 1687 yılında ortaya çıkmış. “Peg Solitaire” ya da “Solo Solitaire” olarak da bilinen oyunun, tarihi olarak, ilk defa 1697 yılında Fransa Kralı 14. Louis mahkemesinde ortaya çıktığı belgelenmiş olsa da, oyun, Soubise prensesi Anne de Rohan-Chabot’un 1687 yılında yapılmış bir gravürü sayesinde öğrenilmiş. Bu gravürde prenses, yanında oyun tahtasıyla oynarken resmedilmiş. Oyun, yazılı basında ise yine 1687 yılında kuralları ve örnekleriyle Mercure de France dergisinde yer almış.

Claude-Auguste Berey’in resmettiği, 1687 tarihli, Soubise Prensesi’nin Solo Test ile Portresi

Oyun bir dönem ülkemizde de oldukça popülerdi. Çocukken, arkadaşlarımla oyunun etrafında toplanır, kendi aramızda küçük yarışmalar düzenlerdik. Turlar geçtikçe en fazla piyonu bırakanlar elenir, sona kalan iki kişi de kazanmak için çabalardı. Aynı zamanda tek başına hoş vakit geçirtebilecek bir oyun olması sebebiyle kısa süreliğine can sıkıntımızı gidermemizi sağlardı. Ben genelde oyun alanında üç piyon bırakırdım, dört ya da beş piyon bıraktığım zamanlar da olurdu.  Çocukken oynadığımız versiyonda oyun alanında kalan piyon sayısına göre puan ve bu puanlara göre de bazı lakaplar verilirdi. Bu versiyonda, oyun alanında fazla piyon kaldıysa, verilen lakaplar biraz kırıcı olabiliyordu. Ancak günümüzde oyunun farklı versiyonları çıktı ve oyun puan tablosundaki lakaplar da daha yumuşatılmış şekilde değiştirildi.

Oyun Puan Tablosu’ndan Örnekler

Seksenli yıllardan doksanlı yıllara uzanan, ikibinli yıllara gelindiğinde ise değişen toplum alışkanlıkları ve teknolojinin hayatımıza daha çok girmesiyle popülaritesini yavaş yavaş yitiren “Solo Test” oyunu, çoğumuzun çocukluğunda oyun alanında fazla piyon bıraktığımızda kafayı yememize neden olan ancak buna rağmen güzel vakit geçirmemizi sağlayan hoş bir oyundu.

Sizler çocukluğunuzda “Solo Test” oynar mıydınız? Oyun alanında en fazla kaç piyon bırakırdınız?