Junichirō Tanizaki – Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın

Merhaba,

Bu hafta Junichirō Tanizaki’nin Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın eserini ele alacağım. İlk olarak eserin yazarı ile ilgili kısaca bilgi vereyim. Junichirō Tanizaki, 20. yüzyılın büyük yazarlarından birisi olarak kabul edilmekte. Kendisi 1886 yılında doğmuş, 1965 yılında ise hayatını kaybetmiş. Bu yayında ele aldığımız eserini ise 1936 yılında yayınlamış. Yani yaklaşık 80 yıl önceki Japonya’yı, Japon toplumunu ve insan ilişkilerini azıcık da olsa görebileceğimiz bir eser Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın.

Junichirō Tanizaki, Dövmeci olarak İngilizce’ye çevrilen 刺青 adlı ilk öyküsünü 1910 yılında yayınlamış. Araştırdığım kadarıyla bu öyküsünün hem TV dizisi hem de filmi çekilmiş ki filminin de birkaç farklı versiyonu bulunmakta. Junichirō Tanizaki’nin hayatındaki dönüm noktalarından birisi de 1923 Büyül Kantō Depremi. Tanizaki bu felaketten sonra Osaka’ya yerleşiyor ve o zamana dek yaşayagelmiş Batılı hayat şeklini değiştiriyor. Bunun sonucunda da Japon geleneğine ve kültürüne karşı büyük bir ilgi duymaya başlıyor.

Junichirō Tanizaki’nin çok sayıda eseri de bulunmakta. Bu eserlerinden bazıları Türkçe’ye kazandırılmış. Bu eserler;

  • Naomi 1924
  • Sazende Şunkin 1933
  • Nazlı Kar 1943-1948
  • Anahtar 1956
  • Çılgın Bir İhtiyarın Güncesi 1961

Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın öyküsünün konusuna geçersek eserin adından da anlaşılacağı üzere bu öykü Lili adındaki bir kedinin etrafında gerçekleşen bir adam ve iki kadının hikayesini bizlere anlatmakta. Bir gün Şinako eski kocası Şozo’nun eşine yani Fukuko’ya bir mektup yazar ve kendisinden Şozo’nun en çok sevdiği kedisini ona vermesini ister. Öykümüz tam da burada başlar. Açıkçası öykü ile ilgili size daha fazla bilgi vermek istemiyorum. Çünkü merakla bir çırpıda okuyacağınızı düşünüyorum. Benim gerçekten çok hoşuma gitti bu öykü. Hatta bundan önce sizlere tanıttığım Banana Yoshimoto’nun Mutfak eserine ve film sohbetleri serisinde izlediğimiz Fransız filmi L’avenir’e bu öyküyü çok benzettim nedense. Bunun dışında öykünün 1956 yılında filmi yapılmış. Hatta TV dizisi haline de getirilmiş.

Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın eseri Türkçe’ye orijinal dilinden Sinan Ceylan tarafından kazandırılmış ve 2017 yılında da Jaguar Kitap tarafından basılmıştır. Eser toplam 104 sayfadan oluşmakta. Şunu da belirteyim kapak tasarımı sade ve çok şık gerçekten.

Bu haftaki paylaşımımda Tanizaki’nin Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın eserini ele aldım. Gelecek haftaki yayınımızda görüşmek üzere.

İyi okumalar!

Youtube kanalımızda yukarıda okuduğunuz yazının podcastini dinleyebilirsiniz;

Banana Yoshimoto – Mutfak

Herkese merhaba,

Bu haftaki çeviri eser tanıtımımda Banana Yoshimoto’nun Mutfak eserini ele alacağız. Açıkçası lisans dönemimde bu kitabın ismini birçok kez duymuştum ve hiç okuma fırsatım olmamıştı. Geçen hafta içerisinde kütüphanede Japon yazarların Türkçe’ye çevrilmiş eserlerine göz gezdirirken Mutfak eserine denk geldim. Eser sayfa sayısı olarak da çok fazla olmadığından hemen okumaya başladım ve hızlı bir şekilde öyküyü tamamladım.

Mutfak eseri içerisinde 2 öykü bulundurmakta. Bunlardan birisi eserin ismini aldığı “Mutfak”, diğer ise “Ay Işığı Gölgesi” adlı öykü. Ben bu yayınımda Mutfak öyküsünü kısaca ele alacağım. Tabi öyküye geçmeden önce yazarımız ile ilgili bilgi verelim.

Banana Yoshimoto 1964 doğumlu bir yazar, ancak kendisinin gerçek ismi Mahoko Yoshimoto’dur. 2002 yılından 2015 yılına kadar Banana Yoshimoto’yu takma adı olarak kullanmış ve bu ismi de Hiragana olarak yazmıştır.

Yazarın ilk çıkış yaptığı öyküsü tahmin edeceğiniz üzere Mutfak öyküsü. Bu eser Japonya’da 1988 yılında キッチン(kiççin) ismiyle basılmıştır. Ancak bu öykü basılmadan önce, yani 1987 yılında, 海燕新人(kaien şincin) Edebiyat Ödülünü almıştır. Buna ek olarak bu öykü 1989 yılında ve 1997 yılında filme uyarlanmıştır. Bunun dışında yazarın ödül aldığı farklı eserleri de bulunmaktadır. Bunlardan birkaçını söylersek, TUGUMI adlı romanı ile 1989 yılında 山本周五郎(Yamamato Shuugorō) ödülünü almış, アムリタ(AMRITA) eseri ile de 紫式部(Murasaki Şikibu) edebiyat ödülünü kazanmıştır.

Mutfak öyküsü, Mikage Sakurai’nin hayattaki tek ailesi olan büyükannesini yitirmesi ile başlamaktadır. Genç bir kız olan Mikage, büyükannesinin ölümü ile yıkılmıştır. Ancak bir gün tanıdıkları olan Yoichi Tanabe onun kapısını çalar ve kendisini evlerine davet eder. Mikage ise bu daveti kabul eder ve onlara taşınır. Öykü de burada başlar.

Öyküyü okuduğunuzda siz de fark edeceksinizdir ki öykü gerçekten çok sade bir dil ile anlatılmakta ve karakterlerin duygu durumlarını bir şekilde kafanızda canlandırabiliyorsunuz. Ayrıca öyküyü okurken Japonya kültürünü az da olsa tadabilirsiniz diye düşünüyorum.

Mutfak eseri Türkçe’ye Alev Durucan tarafından kazandırılmış ve 1998 yılında da Arion Yayınları tarafından basılmıştır. Eserin Türkçe’si 144 sayfadan oluşmakta ve yanlış araştırmadıysam satışı da hala devam etmektedir.

Bu haftaki paylaşımımızda Banana Yoshimoto’nun Mutfak eserini ele aldık. Gelecek haftaki yayınlarımızda görüşmek üzere.

Youtube kanalımızda yukarıda okuduğunuz yazının podcastini dinleyebilirsiniz;

Fuminori Nakamura – Hırsız

Toplumun bize biçtiği rolleri oynarken memnun muyuz yoksa mecburiyetin getirdiği sorumluluklar yüzünden mutsuz bir hayatı seçmek zorunda mı kalıyoruz? Fuminori Nakamura’nın Hırsız romanında yankesici Nişimura üzerinden bu sorunun cevabını arıyoruz.

Kitabın ilk baskısı 2009 yılında Suri (掏摸) başlığıyla Japonya’da yapılmış. 2010 yılında, yazar bu romanıyla Kenzaburō Ōe Ödülü’nü kazanmış. Bu ödül ile birlikte roman da uluslararası bir popülerlik elde etmiş.  Ardından 2012 yılında İngilizceye çevrilmiş ve oldukça güzel tepkiler almış. Kitabın Türkçe baskısı ise 2017 yılında Doğan Kitap’tan Mehmet Gürsel çevirisiyle, Hırsız ismiyle çıkmış.

Kitabın Türkçe baskısında kitabın Japonca orijinalinden çevrildiğiyle ilgili bir bilgi bulunmuyor. Muhtemelen İngilizce çevirisi temel alınarak Türkçeye kazandırılmış. Ancak kitabın İngilizce çevirisi güzel tepkiler almış. Ayrıca kitapta Japon kültürüyle ilgili çok fazla bilgi ve terim olmaması nedeniyle okurken çeviri anlamında bir sıkıntı yaşamadım.

Kitapta yankesicilik yaparak hayatını sürdüren Nişimura’nın hikayesini okuyoruz. Tokyo’da yaşayan ve sadece zenginlerin cüzdanını çalan karakterimizin hayatı alacağı bir işle birlikte değişir. Arkadaşları ya da ailesi olmayan ve bu nedenle yalnızlığından muzdarip karakterimiz bu işe başlayarak hayatını sorgulamaya başlar.

Nişimura yalnızlığı nedeniyle sıkıntılar çekse de duygusal olarak kimseye bağlanamayan bir karakter. Bunun sebebi de geçmişinde sevdiği insanlarla bir şekilde yollarının ayrılmış olması. Her ne kadar yankesicilik yaparak toplumda yer edinmiş zengin insanlara bir ceza verdiğini düşünse de temelde cezalandırmak istediği kişi kendisi. Çünkü duygularından kaçması için hırsızlık yapmaya ihtiyacı var.

“Gerilim ve abartılı sorumluluk duygusu, insanın kabiliyetinin sınırlarını en üst seviyeye çıkartabilir, diğer yandan, çok fazla baskı uyguladığın takdirde ters etki yapıp hataya da yol açabilir.” (syf. 114)

Nişimura aynı zamanda diğer insanlara hiçbir değer vermiyor. Bunun temelinde de yine geçmişinde bağlandığı kişilerle yeterince vakit geçiremediğini düşünmesi. Ancak bu durum, gittiği markette hırsızlık yapan anne ve çocuğuyla karşılaştığında değişmeye başlıyor. Nişimura onların market görevlileri tarafından fark edilmemesi için yardım ediyor ve uzaklaşıyor. Ancak çocuk peşini bırakmıyor ve iyi bir yankesici olma eğitimi almak için Nişimura’yı takip ediyor. Nişimura çocukla fazla ilgilenmek istemese de zaman içinde çocukla arkadaş oluyor. Onu yankesicilik yapmaktan ve toplumun dışladığı kesimin bir parçası olmaktan uzak tutmaya çalışıyor.

“Mülkiyet kavramı olmasaydı çalmak diye bir kavram da olmazdı, öyle değil mi? Dünyada açlık çeken tek bir çocuk bile olduğu müddetçe, her türlü servet çalıntıdır.” (syf. 27)

Kitap boyunca, Nişimura ve kitaptaki karakterler aracılığıyla toplumdaki etik değerler sorgulanıyor. Bu kısımları okurken üzerinde çokça düşündüğüm durumlar oldu.

“Bu senin kaderin… Kader, güçlü ve zayıf arasındaki ilişki gibidir, sence de öyle değil mi? Dine bak mesela… Yehova’ya tapan İsrailliler… Ondan neden korkuyorlardı? Tanrılar güçlüydü de ondan, öyle değil mi? Tanrılara inanan herkes, bir yere kadar korkar onlardan. Tanrılar bu nedenle çok güçlüdürler.” (syf. 107-108)

“İnsanlar aynı anda hem büyük hem de küçük uyarıcılarla uyarıldıklarında, küçük olanı görmezden gelme eğilimindedirler.” (syf. 11)     

“Piramidin en üstünde olan insanlar açısından, emrinde çalışanların ölüm kalım meseleleri önemsizdir.” (syf. 156)

Polisiye ağırlıklı bir öykü üzerinden bir karakterin psikolojik durumunu güzel tahlillerle ortaya koyan kitap, oldukça akıcı ilerliyor. Olay örgüsü, okuyucuyu sonraki sayfalarda ne olacağını merak ettirecek şekilde kurulmuş. Bazı kısımlarda, diyalogların ya da konunun ne olduğunu anlamak biraz zorlayabiliyor çünkü her olay ve karakter tam olarak açıklanmamış ve tahmin etmesi okuyucuya bırakılmış. Bu kimine göre bir eksiklik olarak görülebilir ancak karakter odaklı bu hikayede karakterin değişim yolculuğu ön planda olduğu için büyük sorun teşkil edeceğini düşünmüyorum.

Karakterin psikolojisini ele alan ancak buna rağmen durağanlaşmayıp aksiyon içeren polisiye öyküleri seviyorsanız göz atmanızı öneririm.

Herkese iyi okumalar!   

***

Bu yazının videosuna “Tepedeki Rüzgar” kanalından ulaşabilirsiniz…